"Bizim sahamızda
oynanacak maçta biz Galatasaray'ı davet
etmiştik onlar da bu davete olumlu cevap vermişlerdi. Şimdi ise ezeli rakibimiz
ebedi dostumuz Galatasaray bizi davet etti, ve biz geldik.’’ Ve bu böyle sürüp
gitti
1800 lerin sonu ..
gençLerin ayak topuna merak saldığı, ve her fırsatta mahallelerde top koşturan gençlerin
arasında yer alma, takımlarının bir
parçası olabilme isteği ile yanıp tutuştuğu bir son dönem.
Gençler Rum, gençler asi..Gayrimüslimlerin
oynamasına izin verildiği dönemde Türk gençleri değil oynamak topun yanına
yanaşamaz halde, öyle ki gençler yabancı isimlerle yine takımlarda bir şekilde
yer alma peşinde.’’Gol’’ γκολ demek ‘’pas’’
σκωρία demek ‘’koş ‘’ Εκτέλεση demek için öğrenilen yabancı
diller de cabası..
Ah bizde futbol
oynayabilsek keşke özlemi ile kurulan klüpler hakkında verilen kararlar hep
aynı..hep’’red’’ hep ‘’red’’
Gönüller yanıp
tutuşuyor, yağmurlu havalarda dahi bütün
varlıklarını ıslak bir palto gibi bir portmantoya asıp topun peşinde koşturuyor
Türk gençleri. Hep derler ya çabalamak en sonunda sonuç getirir nihayete
ulaştırır dilekleri, öyle oluyor. 1905 yılında liseli gençlerin klüp kurmasına
izin veriliyor.
Ali Sami Bey öyle aşk dolu, öyle sevgi dolu bir adam..Aşkı-mı? Topa..öyle ki topu yanında 1 dakika olsun ayırmıyor, koltuk altı top,top koltuk altı..diyor ki’’ Varımız yoğumuz top’’.. Her gün domuz yağı ile yağlıyor topu, bir gün yaması bozulan topa ayakkabısının yamasını söküp yama yapıyor. ‘’ SEN ‘’ diyorlar kaptanımız,liderimiz sen ol. 1905 yılın Ali Sami Bey önderliğinde takım kuruluyor.
(Geçmişten)‘’Rumlar
ve liseli Türk gençlerinin maçı .. Türkler 2-0 kazanıyorlar,tribünlerde
yükselen tezahuratlar hala kulaklarda,unutulmuyor ‘’Bravo Galata Sarayı
Efendileri,bravo’’
Ve
takımın adına Galatasaray diyorlar. Renkler kırmızı beyaz, ama beyaz monarşi,beyaz
o dönemde diktatör rejim,beyaz baskıcı,beyaz kabul edilemez..
(Geçmişten)
Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun kumaş dükkanına
giren Ali Samiyen ve arkadaşlarının gözüne iki zarif kumaş çarpıyor.Biri, vişneye çalan
koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı.
Tezgahtar, usta bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirir. Ateşin
içindeki renk oyunlarını ilk defa orada görürler. Sarı-Kırmızı alevinin
takımımız üstünde parıldadığını düşünürler ve sarı kırmızı güllerinde ahengi
göz önünde bulundurularak işte o renkleri seçerler.
Galatasaray
takımının renkleri artık sarı kırmızı olur.
KADIKÖY ATEŞİ
Benzer
bir ateş Kadıköy yakasında da yanmaktadır. Kadıköylü gençler Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlerine
ve Rum gençlerine karışmak isterler.Türlü
oyunları vardır, hemen her akşamüstü Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol
maçları ya da antrenmanlarının zevki de bir başka olur..Modadan gelirler,Kuyubaşından
gelirler Haydarpaşa’dan gelirler, sırf bu doyumsuz oyuna seyir ile eşlik etmek
adına.Günlerde Cuma ya da Pazar değilse yer kuşdili çayırı,yok Cuma ya da Pazar
ise Papaz çayırı.. Burma bıyıklı tüylü
tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı
hatunlar, Arap bacılar, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada
çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin
kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, panayır havasının
ortasında boş alanda top koşturulur.En yükseğe vuranın en erbab sayıldığı
dönemde top peşinde koşma aşkıda artık bir başkadır. İngiliz gençler örnek
alınır.Kadıköylü gençlerde bir heyecan alır başını gider.Takım olma özlemi
artık herkesi iyiden iyiye sarmıştır. Zaman kurulmalarla dağılmalarla böyle
geçer. Ve o gün gelir çatar . Kadıköy
yakasında da güneş bir başka parlaktır, bahçelerde çiçekler bir başka güzel
açmaktadır. Fenerbahçesi’nde kanaryalar bir başka ötüp, burundaki fener sanki
bir başka parlak çakmaktadır. Zira, halkın içinden çıkacak bir başka Türk
kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin
çoğu geçmiş, azı ise sanki artık gelmekte..
(Geçmişten)İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde
yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir
fener Türk klübüne sembol olmanın gururnu yaşıyor.Yarımadasındaki sarı-beyaz
papatyalar klübe rengini veriyor ama dedik ya.. beyaz monarşi,beyaz o dönemde
diktatör rejim,beyaz baskıcı,beyaz kabul edilemez..
Laviverti
renklerine katıyorlar.Ve Necip, Ziya önderliğinde 1907 tarihinde klüplerini
kuruyolar.
Artık Türk gençlerinde bir heyecan, ama bir taraftan da Rumlarla İngilizlerle oynamanın bıkkınlığı..birbirlerinin namını duymaya başlıyorlar
''Hey bir takım var, Kadıköy'de Türklerden oluşuyor, hadi onlarla oynayalım''
Gayrimüslümlere karşı alınan zaferlerin yerini Türk takımı ile top oynayacak olmanın heyecanı sarıyor.
Ali Sami Bey topu ve takımı hazırlıyor, yine koltuk altında top tekneye biniyorlar, Moda sahiline doğru yola çıkıyorlar. Kadıköy gençleri heyecanlı, Kadıköy gençleri mutlu, ilk defa karşı takım düşmanlardan değil kardeşlerinden oluşuyor.
Tekne yaklaşıyor, Necip Bey burunda bekliyor önünü iliklemiş, Ali Sami Bey teknede.. Tekne duruyor.. Ali Sami Bey iskeleye doğru bir adım atarken aynı anda Necip Bey tekneye bir adım atıyor.
Elini uzatıyor Ali Sami Bey ''SELAMINALEYKÜM '' diyor..ve cevap geliyor Necip Bey'den ''ALEYKÜMSELAM''.. Ve bu böyle sürüp gidiyor..