31 Aralık 2012 Pazartesi

2012 adına..

Oysa sadece normal ‘’1’’ gün değil mi geçen? Kasımdan Aralığa geçmekten ne farkı var?  

Saat 23:59 Dudaklar konuşuyor, dillerde geri sayma telaşı, yürekler bir başka çarpıyor, ne yapılacak diye bakıyor birbirine gözler, ellere soruluyor deniyor ki eller muhakkak bilir anlamını, kulaklar o sırada çalınan hoş eda şarkıları dinliyor, kollar sarılacağınız kişinin heyecanı ile titriyor..

Saat 24:00   ............................

Kahkahalara sarılmış ve biriktireceğiniz anılarınız, ağladığınız geceleriniz,taşıdığınız hayalleriniz, söylenecek ve bu benim diyeceğiniz şarkılarınız, paylaşılacak dostluklarınız, ‘’ben’’ iken biz olacağınız aşkınız, sevgiliye atacağınız güzel mesajlarınız, çekeceğiniz fotoğraflarınız, zaman zaman karışacak aklınız, öfkeleneceğiniz zamanlarınız, daha da önemlisi her yenisinde bir öncekini aratmayacak yeni yıllarınız olacak..  Yine yeni yeniden yeni bir yıl daha..

Öyle ya da böyle, seni yaşamak güzeldi 2012.......

18 Aralık 2012 Salı

Ağlamak güzeldir

Bakma sık ağladığıma bir sonraki o büyük gülümseme için temizlik yapıyor gözyaşlarım..

Bir karikatür oldukça renkli, paylaşıldığında bir gülümsemeyi peşinden gelecek bin tebessüme takas ediyor. ‘’Bebek ağlıyor, annesi yanına koşmuş, bir şey yok diyor bebek..ağladığımda ne kadar çabuk yanıma geleceksin onu görmek istedim ‘’:)

Karikatüre baktım,gülümsedim sonra babamın hep söylediği bir şey geldi aklıma.. ‘’Babalar gizli gizli tuvalette ağlarlar kızım’’..neden gizli diye hep düşünürdüm çoğu zaman, karikatürle çeliştim bir an,okuduğumda gülümsediğim o anım babamın tümcesi ile buruk bir hüzüne bıraktı yerini, o zaman düşündüm..erkekler mi ağlamaz yoksa babalar mı, ağlamak mı ayıp yok sa babam mı ağlamamalı?

Birinde ağlayınca elde edeceğinizi düşündüğünüz küçük mutluluklar, birinde gözyaşlarınızla yerinden oynarsa sarsılacağınızı düşündüğünüz o naif narin duruşunuz. Küçükken ağladığınızda kazanmayı planladığınız şeylerin yerini, büyüdüğünüzde ağlayınca kaybettiklerinizin dolduracağını sanmanız belki sizi ürküten. Oysa ne güzeldi; ağlamanın sadece küçükken çocuk saflığında anne babasının yaşlandığında onu neler bekleyeceğini bilememekten kaynaklanması.

Oysa ağlamak güzeldir.. duygularınızı sözcüklere gerek duymadan ortaya koyabildiğiniz en derin haliniz, kalp taşıyor olduğunuzun en masum ispatı, gitmelere tanık olan bir çift gözün kal sesi adeta ağlamak, gönlü kupkuru olmuş bir kalbin ıslanarak şekil alması. Seviyorsanız sevdiğinizin omzuna yüz sürme bahanesi, belkide kendi olabildiği tek yer insanın. En hakikatli oyun, merhametinizle saklambaç, gururunuzla köşe kapmaca. Gizli gizli yorgan altı çalışmalarınızın kuruş kuruş ödendiği en uzun mesai. Yeniden doğmaktır bazen, el sallayarak uğurlamak duygularını, ve yeniden açmak yeni gelen yolculara kapılarını.. Damla damla dökülürken yanaklarına hayat vermektir kalan hatıralara..Dokumadır gözyaşlarını kalbinin kilimine.. Bazen ne yapacağınızı bilemediğiniz anların en büyük kurtarıcısı, bazen sesinizi duyurmak varlığınızı hissettirmek kişilere eğer ki tıkalı ise kulakları..

Her yaşın mı ? ayrı bir hikayesi var elbet..kimi gidenlerin kimi gelenlerin marifeti, kimi sonların kimi başlangıçların habercisi..

Ahh ahh !! ne tezgahtır ki o kalbe adını vermiş, en hakikatli kuyumcular , kalbinin tezgahında işlenen gözyaşlarına kıymet biçememiş..

İç çatışmalarında; ruhunla savaşmadan gözyaşlarını usul usul bırakabiliyorsan işte o zaman yaşıyorsun ve hissediyorsun demektir, o yüzden hayıflanma ağlamalarına, bil ki sen o ağladığın zamanlarda sevmiş , ağladığın için sevilmişsin..

Yanınızda her zaman gözyaşlarınızı silecek birisi ya da bir bahaneniz olsun..ve kıymetini bilin gözyaşlarınızın, unutmayın herkes bu kadar içten ağlayamaz..

10 Aralık 2012 Pazartesi

Biri ve hikayesi


...Önce upuzun saçlarına şöyle bir dokundu, düzeltti istedi ki sevgilinin gözüne baktığında, önüne düşmesin perçemleri,perde inmesin o anın sergilendiği sahneye..öptüğünde yeniden aynı tadı bulmayı istercesine, hafif boyadı dudaklarını..Parfüme boğulmadı, onun kokusuna ihanet etmek istemedi renkli şişelerle, son bir kez aynaya baktı, kadın derin derin nefes aldı..ardından bir iç çekti, geç kalmak mı yoksa erken başlamak mı diye düşündü,kararını oylamaya sunmadı, sadece karar verdi.Gidecekti, tüm yaşadıklarını arkasına alarak düştü yola..

Aylar boyunca sevgiliyle bindiği vapura yanlız bindi, aralık ayındaydı ama üşümedi, çocuksu gözlerin alevinde ısındı hatıralarıyla.Bir martının kanatlarında havalanan ve bir denizin köpüğünde alabora olmuş aşkının ağırlığı ile kapadı gözlerini..

...İndi.
Bindiği dolmuşun zamandaki yolculuğuna ne yelkovan yetişti ne de akrep, öle heyecanlı atıyordu ki kalbi,öyle tutuk ve sakindi ki dili, düşündü o çok konuşan kadın şimdi neredeydi?

...Titrek parmakları ile uzandı zile, öle kuvvetli basıyordu ki,her çalışı ile aralanmayan kapı içini biraz daha acıtıyordu.Son zili de çaldı, kapı açılmadı.. özleyecekti o masum bakışları, tertemiz duyguları, o çıkarsız sevgiyi,ona öğrettiği şeyleri belkide ondan öğrendiklerini, paylaşmanın güzelliğini..son zili de çaldı..tertemiz dünyasından çıkıyordu, kalabalığa karışacaktı az sonra, küçük kalabalıkla büyüyecekti artık, kıymetli sevdasını kapının ardında bırakacaktı.

Kaşlarını çattı, kızgındı kadın, bir kez daha dokundu saçlarına bu defa aldırmadı perçemlerinin duruşuna, o yarım parfüm kokusunu hissetmek için derin bir nefes çekti, dudaklarını ısırdı, acısıyla yüreğindeki acıyı bastırmaktı umudu..Döndü arkasını yürüdü aklında tek bir şey var dı, günün o saatinde farkına varmış olduğu şeyi  söyledi..

Sevgili dedi ‘’sevgili vedada belli olurmuş’’ ..

                                                               &

Kararsız prenses ne yapacağını bilemezken, 7 cücelerin en meraklısı sorar ‘’ ne yapacaksın hadi söyle’’, en huysuzu çekiştirir orasından burasından ‘’kalbin ne diyor bence onu dinle’’, en çekingeni başını öne eğer, gözlerini devirir, sessizdir..en mutlusuna kalsa çoktan bir varmış bir yokmuş,masal başlamıştır en başından..en uykulusu gördüğü rüyalarda ararken umduğunu, en somurtkanı taa en başından beri söylediğinde diretir ‘’aklını başına al, düşünmeyi bırak artık onu’’

Hep böyledir ilki bir yenisine gebedir, ikincisi ise hep daha az acı verir..Yeniden denemek mi? Yine yeni yenisi hep beklenir..



4 Aralık 2012 Salı

Her tercih bir vazgeçiş

Hayat tercihlerden ibaret..ve devamında..

Karışık dondurma istiyorsan çikolata,fıstık ve çileği birarada tatmış olursun aslında..ama hayat ne çikolata ne fıstık ne de çilekli dondurma..

Sık sık kullandığım ve derinine inildiğinde üzerine çok şey söylenebilecek ender sözlerden biri bana kalırsa. Hayatın akışını en iyi özetleyen cümle belki.

Tıpkı iki yola ayrılan bir kavşak gibi..hangi yola gidersin git, seçmediğin yoldan vazgeçmiş, vazgeçmiş olduğun yolun sonunda seni bekleyenleri kaybetmiş olacaksın. Belki gündüzleri kullanılan ‘’acaba’’ lar yüzünden , geceleri sızlanarak uykuya dalmalar. 

Hayat ise seçimleriniz ve vazgeçtikleriniz arasında akıp gider.
Kimi zaman pişmanlık duyarsınız, kimi zaman öfke kusarsınız, huzurlu olduğunuz zamanları yanınıza kar sayarsınız. Yoğun bir düşünme evresinin ardından alınan kararın beraberinde gelen yine bir düşünme evresi, karmakarışık tıpkı bu son kurduğum cümle gibi:)

Yaptığınız resimde gökyüzünün ne renk olacağına siz karar verirsiniz, uzattığınız saçlarınızdaki kırıkları aldırmak aldırmamak sizin tercihiniz, zoru görüp kolaya yine siz kaçarsınız, istediğiniz aman ağlar,istediğiniz zaman gülersiniz,kim ne karışır istediğiniz yere gidersiniz, uçak da cam kenarı istiyorsanız seçersiniz, kırmızı ışıkta geçmek istiyorsanız geçersiniz, kimi ne kadar ve nasıl seveceğiniz sizin seçiminiz. Yalan söylediğini bildiğiniz halde susuyor ve inanıyorsanız yine en iyi siz bilirsiniz. Siz istediğiniz sürece biri sizi üzebilir bu bile aslında sizin tercihiniz. Konuşmak istiyorsanız konuşursunuz, susmak yine size kalmış. Severseniz seversiniz, vazgeçerseniz kim ne diyebilir...

Her seçim bir tercih aslında..ve her tercih bir vazgeçiş..

İnsanoğluna verilmiş en zor görev belki akıl, mantık, sabır gerektiren..Kim %yüz hepsini bir arada kullanır, kararlarını bu şekilde alır tartışılır.

Hayat mı?  tercih ettiklerimiz kadar güzel..sevdiklerimiz kadar özel..vazgeçtiklerimiz kadar eksik..

Yaptığınız her tercihin hayatınızı kolaylaştırması ve vazgeçmeye değer seçeneklerinizin olması dileğimle ..

Tercihler seçenekler anlamlıysa anlam kazanır çünkü..

Peki sen ‘’o’’ istiyor diye anlamsız bulduğun seçenekler arasında tercih yapmak zorunda kalmadın mı hiç ? buna cevap vermekse benim bir sonraki tercihim..



26 Kasım 2012 Pazartesi

Çal kanunum çal


‘’Izdıraplara mızrapla eşlik etmekse eğer mesele, yerleştir dizlerinin üzerine de başla yüreğime dokunmaya ince ince..’’
Zamanında küçük bir odanın duvarını süslerken saz arkadaşlarıyla şimdi siyah bir çanta içinde odanın en uç köşesinde, tozlandıkça tozunu aldığım, arada içinden çıkarıp tozunu attığım..Çocukluk yıllarımın en ‘’derin,en mütehassıs en pek kadim’’ hatırası..

Titrek parmaklarımın, ürkek dokunuşu ile hayat bulan notalar eşliğinde mızrapı her vuruşumda, göğüs kafesinden yükselen  sesin kulağıma kadar ki yolculuğu işte beni benden alan.
Ben seviyorum bu sesi,seviyorum makamın ince ince geçişlerini, seviyorum aşkı yaşarken tele yumuşak dokunmayı, ayrılırken teli ağlatmayı seviyorum..

Ben çalıyorum,

Hüzzam bakışlarıyla gönül alan delikanlının kızdığı zaman ki o çattığı  kalem kaşları için çalıyorum..Kıvrak bir raksın eşliğinde,sevdiğinin kollarında tek silahı anlamlı gözleriyle ‘’ona’’ bakan saf güzel kız için çalıyorum..Yanarken yandığını bilemeyen,kanarken kanadığı yarayı saramayan o acılı ‘’aşık’’ için çalıyorum. Sonbahar dökülürken zamanın koynundan, yüreğinde kokulu bir şarkı ile dalgalanan saçlarını savuran kız için çalıyorum.Yüreğinin bam telinde, sokulurken nefesi göğüsüne defalarca sevdiğini söyleyen kişi için çalıyorum..

Şimdi yeniden hayat bulacak ellerimde..

Yine yeni yeniden kanunum hem çalacak hem derdini anlatacak..

Nihavend ile başlayan aşkımın hüzzam’a geçiş arifesinde..


24 Kasım 2012 Cumartesi

O koku bu koku



Bir kokusu olmalı insanın... en yeni çıkan parfümü değil deli kokan ya da  süründüğü losyonların altında hissedilmemeli salınarak geçişi..

Öyle bir koku olacak ki, en kimyasal karışmamış halini bile hissedeceksin. Parfüm olacak elbet ama senin kokunla birleştiğinde tamamlanmış yarın olacak, sen kokacaksın, sen dolacaksın içlere.. ‘’ o ‘’ diyecekler, ‘’O ‘’ geçti şimdi buradan, ardından şöyle bir duracak zaman, bir iki nefes tadacaklar kokundan.

Hep hatırda kalacaksın, hep aynı güneşin ateşi vuracak sularına, dinlenmek isteyenler olacak kıyılarında, güzel iklimlere sürükleyeceksin  insanları, tekneler adeta son seferini yaşayacak seninle ..

Kokuna acıkacaklar sonra her öğün, hücrelerinde hissedilen sen olacaksın, sen olmadığında onlar da olmayacak, sen olmayınca yarım olacak bütünler. İşte böyle olacak senin kokun, sıcakladığında dahi tenin bir başka senfoniye geçiş yapacak, çalınması en zor eserler yine seninle çalınacak.

Hayat duracak..’’Git ama kokun kalsın’’ kulağına fısıldanacak.

Bırak dakika da 16 kez nefes alıp veriyorsa, sen yaklaştığında ikiye katlansın sayısı...

Kokun tenine atılmış imzan olsun..
Hep koklayarak ara mutlulukları..

''Bu, burası, bu şey, ve daha bir çok bu.. aynı sen kokuyor''bu lafı daha önce hiç duymadın mı ya da söylemedin mi:)

22 Kasım 2012 Perşembe

En yeni eski :)

‘’Eskidendi,eskidendi çook eskiden’’ .. Bir şarkı çalındı geçen akşam kulağıma.. Ne zamandır açmadığım tozlu defterlerimi , kilitli sandığımı aralattı gece gece.Yaramaz çocuk gibi senelerdir sakladığım sırlarımın, hatıralarımın arasında dolandım durdum..Ne çocuk sevdalar biriktirmişim meğer,kızgınlığın , kıskançlığın,sevincin,aptallığın,duygusallığın,sevginin,haylazlığın, romantizmin dibine vurmuşum, artık gözlerimin kapandığı ve kendimi uykuya bırakmam gereken zamanda dahi yüreğim ve zihnim tüm açıklığı ile geçmişi takibe devam etti. Meğer benim o yaşlarda herşeyimi paylaştığım her satırına ayrı bir anlam yüklediğim ve yaprak yaprak sayfalarını özenle parfümlediğim küçük defterlerim varmış..

Nereden başlasam nasıl anlatsam dedirten bir yazı bu benim için. Geçmişe dair herşeyi aynı saflıkla yorumlamaya çalışmak ise bir o kadar güç. Yazdıklarını okurken sadece okunanlarla sınırlı kalınmıyor ki..Kantinde içeri girmesini beklediği büyük sınıflardan ‘’onu’’ okuyup bir taraftanda yediği o küçük kantinin lezzetli jambonlu tostu aklına gelmez mi insanın?

Birçok şeyin daha anlamlı olduğunu görmez mi? Yapılan en büyük aptallığın bile aslında küçücük yüreğin saflığından kaynaklandığına şahit olmaz mı? Söylenen en kırıcı lafın dahi gittiği yerden anında bir ‘’u’’ dönüşü ile sahibine iade olduğu yıllar o yıllar:) kızgınlık anında karşılğın ‘’Kendi diyen kendi olur’’ tümcesi ile verildiği, sabahın alaca karanlığında okula giyilen 2 farklı renk çorabın içten gülüşmeler ile karşılandığı yıllar. Cepten değil, evden arandığın , saatlerce konuştuktan sonra gizli gizli telefonu yerine koyduğun yıllar. Serviste en arkaya oturmanın verdiği o hazzın egonu tavan yaptığı yıllar. Sessiz telefonların en sesli çaldığı, Kalan kontör:2 mesajı ile dünyanın başına yıkıldığı, saatlerce bir sonraki mesaja neler sığdırabileceğini düşündüğün yıllar.

Küçükken gözünü dayayıp baktığın o küçük delik büyüdükçe senin bile içinden geçebileceğin  bir hal alıyor..Yine de diyorum ki her zamanın ayrı bir güzelliği var..geçmişin saflığı şimdi ise yerini, olgunluğa, tecrübeye, oturmuş kişiliğe, herşeye bi çıt daha mantık çerçevesinde bakmaya bırakıyor, bu yüzden değil midir zaten yaş ilerledikçe seçimler iyice zorlaşır denmesinin nedeni:) Yine de değişmeyen tek şey kalbin, küçükkende atıyordu, şimdide aynı heyecanla atabiliyor.İnsan yine her yaşta tıpkı eskisi gibi sevebiliyor.

Neden mi yazdım bu yazıyı? Her yeniyi hep en eskiymiş gibi yaşamanızı istedim belki..

Tek derdiniz dansa davet oynarken sizi kimin kaldıracağı olsun..

Yeni eskiler biriktirmeniz dileklerimle:)


21 Kasım 2012 Çarşamba

Tatlı dile dair

Bal değmiş dudaktan bir tat, tat ki dilin; acı tecrübesini yitiriversin..

Dün akşam sevdiğim bir arkadaşımın kocası ile aralarında geçen dialog o kadar etkiledi ki beni..Hiç olmadık bir nedenden ötürü tartışılamaz mı? Hangimiz bugüne kadar ‘’olur’’ nedenlerle kalp kırdık ya da kırıldık ki zaten ? 10 yıl geçse de aradan, ilk günün heyecanı bitmemişcesine, kavganın yarattığı o üzüntü ve vicdan azabı ile , bir kadının  kendini affettirmek için sevgi dolu bir mesajla kocasının gönlünü almak adına uğraş vermesine tanık oldum. ‘’Sakın seni önemsemediğimi düşünme hayatım’’ile başlayan cümleyi kuran kadının yüreği, ‘’ne olur aşkım beni önemsemediğini bana düşündürtme bir daha’’ diyen erkeğinin  benzersiz dönüşüyle yumuşadı da yumuşadı.. Ütüsüz gömlekten çıkan tartışma, 3 saat boyunca yeniden ütülenen gömlek topluluğuna bıraktı yerini..

Arada sırada enteresan çıkışlar yapabilen ben durup düşündüm bir an, sonradan deli deli belkide kara kara:) nelerin bu çıkışa  sebep olduğunu düşünmektense, bırak dedim kendi kendime..’’içindeki  o şefkat ve merhamet kaynağı kendiliğinden tatlılaştırsın dilini’’ o zaman ikna edilmesi en güç kişiyi dahi ikna eder, vicdanı en sızlamaz görünen kişinin bile içini sızlatırsın.

Gördüm ki telefonun çaldığında, açtığın zamanki ses tonunun  okşayıcı ve yumuşak tınısı, karşındakinin içini ısıtmaya yetiyor da artıyor bile, tatsız tartışmayı tatlı dilinle noktaladığında gördüm ki yürekteki o anlık ayrılık hiç uzamıyor. İnatlaşmadan atacağın her adım, o yolda seni mutlu sona biraz daha yaklaştırıyor. En önemlisi; etrafında seni orta şekerli bir kahvenin telvesine benzetip , yüzünün aldığı şekillere anlam yükleyen falcılardan çook daha değerli, güzel ve özel oluyorsun.Belki de sırrı bu..

 Sen sen ol boş bırakma hiç bir zaman dilini. Her gidişini üstesinden gelinemez kılma, her dönüşünde bir kalp kırmasına izin verme, yeri gelince tut yeri gelince yut, öyle zamanlarda sabırlı ve hoş görülü ol ki;  ruh asaletin sevimli belirtilerini kaybetmesin hiç bir zaman. Bu arada ruh asaletinin sevimli belirtileri demişken ..tatlı dil ve güler yüz :)

‘’Tatlı dillim, güler yüzlüm ey ceylan gözlüm’’ türküsünde de söylediği gibi, aradığı hep sen ol..

Tatlı dilinle tatlı anılar biriktir hayatın boyunca:)

20 Kasım 2012 Salı

hediyem ''SENSİN'' aslında

Hangimiz çekilen kurada ‘’hoşlandığımız; o güzel gözlü, sınıfın en haylaz delikanlısının’’ çıkması için dua etmedik :)
Peki ya hediyeyi almadan önceki heyecanın yerini , alma safhasında yorgunluk, stres, kararsızlık, uykusuzluk  almadı mı? Kıvrım kıvrım kıvranan, ‘’acaba beğenir mi’’ sorularıyla günlerce kendi kendini yiyen o minik beyinler , şimdi düşünüyorum da  en önemli matematik sınavında soruları çözmek için bu kadar efor sarfetti mi?

Küçükken yaşadığımız bu tantana şimdi büyüdük de peşimizi bıraktı diyebilir miyiz acaba. Türlü türlü metotlar deneriz. Yüzündeki bir dakikalık tebessüm için saatlerce dolanmaya aranmaya razı oluruz. Konuşmaları süresince öyle dikkatli dinlersiniz ki, beğendiği ya da istediği birşeyi yakalama çabası adeta ter döktürür. Telefonda arkadaşlarınızla yaptığınız uzun uzun uzayan pazar araştırmalarınızın sonucu yine hep ‘’bi çıkıp bakıcam yarın’’ cümlesi ile sonuçlanır. Ve o yarınlar belki en uzun yarınlar olur. Bir an önce al ve bir an önce ver paniği ile zamana yelkovanla akrep arası mekik dokutursunuz. Özel gün olması şart değildir hiç bir zaman.  Kış günlerini sizin aldığınız tuttuğu takımın battaniyesi ile karşılasın, ya da başucunda duran  sürahi ile her an sizi hatırlasın, hazırladığınız Cd deki şarkılar her an kulağına sizin için ne kadar özel olduğunu fısıldasın, hasta olduğunda yolladığınız vitamin deposu meyvelerin değil asıl ona sizin şifa olduğunuzu bilsin istersiniz. Her daim hatırlanmak arzusu çorbanızın tuzu olur hafif hafif serpiştirdiğiniz.

Hatırlıyorum da küçük bir konuşmamızda kahve sevdiğini söyleyen değerli birine beklemediği bir anda kahve makinesi hediye ettim.Şimdi her sabah kahve kokusu ile uyandığı yatağından beline kadar uzanan koyu renk kıvırcık saçlarını toplayarak kalkıyor ve mutlaka içtiği bir bardak kahvesi ile güne  beni hatırlayarak başlıyor. Kahve bloğuna dahi konu olmam belki bu yüzden:)
http://kahveaskina.blogspot.com/2012/10/delonghi-kahve-makinem.html

Ya tamamen beklediğin birinden, tamamen beklemediğin bişey alırsan ? Yolun ortasında aptal aptal kendi kendine gülerken, duyamadığın kornaların gereksizliğidir aslında.. Nasıl bir yüz ifadesi takınacağını bilemesende , sevdiğini mutlu etmek adına gülümseyebilme çabasıdır. Neden sana asıl istediğin şeyi almadığını düşünüp acaba bu hediyeyi ne hissederek aldığını düşündürten ender zamanlardandır. Gelinen noktada her ne olursa olsun sonuç yine aynıdır. Mutlusundur. Hediyeyi verenin heyecanının yüzünde oluşturduğu tebessüm ile çoktan o hediyeyi nereye koyacağını, ve aldığı şeye nasıl bir anlam yükleyeceğini biliyosundur.

Hediye almak paylaşmaktır ve  paylaşılanlar asla unutulmaz. O değerli kişiyi mutlu etmek güzeldir, sevdiği ya da ihtiyacı olan şeyi almaksa onu mutlu etmek demektir...

Siz ‘’o’’ sütlü çikolata seviyor diye bittere lanet ettiniz mi hiç :)

Bol hediyeli aşklara...




16 Kasım 2012 Cuma

İki Satır Arası Aşk



Seni her güne sığdırmaktı mesele
Aralarda hiç boşluk kalmasın
Satır atlamasın hiç gönlüm
Düz çizgide hizasını korusun hep ruhum
Bana; satır arası aşkı hatırlatsın okuma molası verdiğim her an..
Gönül yazım 2 dudak arasından kağıda dökülsün..
Silinmesin, karalanmasın, yırtılmasın, üzerine başka yazı yazılmasın..
( SN 16.11.2012 )

Lotus Yaprağı

Sabah güneşi parıldıyordu lotus yaprağının ortasında titrek bir çiğ damlası gibi, lotus bezeli saçlarından tel tel saçaklarından aşk damlaları dökülüyordu adeta göletin, onca rengin arasından sıyrılmasıydı belki onu özel kılan, yapraklarını suyun üzerine bıraktığı anı resmediyordu derinlerinde..Nazik bir eda ile çiçeğe yaklaşıyordu, tohumundaki beyaz öz suyunun kristal damlacıklara dönüşmesini hayranlıkla izliyordu..Ve biliyordu böyle bir saflığa cennetinde yer vermemek  en büyük hatası olurdu..   
( SN 16.11.2012 )



Ruhumun Hakimiyeti

Gökkuşağını değil bulutları kuşanır ruhum..

Esmer kıyılar buzdan pençeleri ile buselenir..gencinde ; kanadı boyunca 
sıralanan beyaz benekleri saklar, cesaretin ve gücün ışığında kanatları firar eder..
Düşer , düştüğü yerden yükselenerek havalanır, uçarken kanatlarını kavisli tutar..
En yükseklerin hakimidir o , her hikayenin nefesinde pençelerinin izi vardır..
Yükselmenin yolu yazar kanatlarında .. gücün , cesaretin, sevginin  simgesini 
taşır pençelerinde..


PaylAŞK

Hayat bir öyküye sığdıramayacak kadar uzun diye düşün bir an  ve yavaş adımlarla da olsa her anını bir varmış bir yokmuşcasına yaşamaya karar ver.
Kendine benzet hayatı ; karanlıkta dahi parlayan o güzel renkleri ve desenleri ile.
Hayatın;  her nefes alıp verişi ile ‘’paylaştırabileceğin’’ kadar cömert ve uzun olduğunu
düşün..hayatın bir tek ‘’ evet ’’ i ile başkalarına bölüştürüp sunabileceğin kadar 
dolu olduğunu gör.. ve karar ver..uzakları yakın et artık.. 


Love is blue

Mavi gibi sonsuz olmalı aşk...en derininde hissedilmeli sevgi,okyanusun enginliğince soluksuz,en yakıcı olmalı dokunulamayan,en erişilmez bozulmayan...
Bir çiçeğin bedeninde mavi dönmeli sarıya ,mora,turuncuya...
Bir kelebeğin kanadında can bulmalı yeniden renkler,mavi denmeli hepsinin adına...
Ufku boyamalı belki kızıla,gündoğumunu geceyi renklendirmeli yeniden...tarifi başka olmalı ,bir başka konuşmalı renkler hayatı, aşkı..
Mavi olmalı aşk,sevgilinin gözleri maviye bakmalı,mavide sevişmeli,dakikalar mavide durmalı,şarkılar mavide söylenmeli,zaman maviye akmalı...
Tüm renklere inat hepsi aşkta olmalı ama aşk mavide can bulmalı...
Hayatın sonsuzluğunda sevdiğiyle kaybolmalı insan,gözlerine bakarken iç çekmeli,nefes alışını hissetmeli...
Günlük yaşamamalı aşkı , mavi yaşamalı , sonsuz yaşamalı
Hayatı mavi yaşamalı , aşkı mavide...





Özelsen


Özel biri,hayatı özel kılan ve günleri gülle dolduran kelebeklere dair en güzel kanat çırpışları ile hayatı kovalayan derinliklerinde başbaşa kaldığı çiçek özlü hisleri dalıp gittiği hayallerini saklayan...Bakakalıyorlar öylece, seni yaşamak öyle güzel diyor diller, denizin maviye yürüdüğü gibi sen doluyorlar.Yüzlere yayılan tatlı bir gülümseme, sana bakınca gülüyorlar işte kendi kendilerine, sen dışında herşeyi geride bırakıyorlar.Kopardıkları çiçeklere ,kokladıkları meyvelere,savruldukları rüzgarlara,ıslandıkları yağmurlara seni anlatıyorlar...
SEN ÖZELSİN..

İsminin taşıdığı bir ‘’aşk’’var..ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyor harflerin ve .. her konduğunda diğerini iple çekiyor hislerin..Hayat seninle güzel,elmalar pembe gökyüzü ve senin ismin..kışları ilk bahar yapıyorsun, ilkbaharı yaz...her roman senden bahsediyor, her çiçek seni açıyor..Rüzgar en derininde seni fısıldıyor.. 
SEN ÖZELSİN..

Güneş suya iner ve yakamoz oynar gönül gölünde.Peşinde kesik bir rüzgar gelir batıdan, savurur oradan oraya harflerini. Kimilerini heyecanlandırır isminin esintisi, rüzgar fısıldar anlatılmamış hikayelerini anlat herkese''Ardından sahiller sarsılır , yakar kavurur..
SEN ÖZELSİN..

Zaman geçtikçe daha da özelleşir,daha da güzelleşir huyunun suyuna karıştığı ruhun ve her yanını sarar ismine yansıyan harflerinin büyüsü ..Herkes seni söyler,her dil seni fısıldar, ruhun  taşıdıkça ve ruhun yansıttıkça güzelliğini, ezbere alınır ve dillerde dolanır adın...
SEN ÖZELSİN..







Dilimde ''Geçmiş''

''Geçmiş'' de , ''Gelecek'' ti bir zamanlar...
                             ''Geçmişin defteri aralanır,izleriyle ucu açılmış kalem hatırlatır olan biteni...''

Anlatılmamış anıların,dokunulmamış duyguların izi sürülür

Hiç geçmesin istediğin zamanlardaki hız, artık bitsin dediğin anların yavaşlığına bölünür
Durduramadığın bir zaman kalır, irdelemezsin hızına kapılırsın, durmaz ki hiç öyle kalakalırsın...

Engel tanımaz, mani olunmaz, öylece alır götürür, görünmez sanırsın ama görünür

Acı tatlı tüm hatıraları saklar içinde, bilir bilmezden gelir, neler var geleceğe dair elinde..
Büyümeye can atışın bir zaman, küçüklüğünü bulmak ister gibi sonradan çaban
Ne sıklıkla sabaha uyanırsan uyan,sonunda ne virgülüz ne de nokta bitmeyen cümle zaman...

Sen sadece yaşı dolmamış umutlarını taşıyan saçlarını bırak yüzüne

Uçurduğunda nereye gideceklerini bilmediğin pembe balonlar tut elinde
Unutma ; değerli, seninle beraber büyüdüğünü bilmediğini sandığın o anlar;
Dedim ya; ''Geçmiş'' de , ''Gelecek'' ti bir zamanlar...



Bir dizi ''Aşk''

Hayatın içerisine her türlü ; toprağı cennet bahçesine çeviren bir delilik bırakılmıştır..
Onu ararız yıllarca..Saksı çiçeği vitamini yerine ayak tırnaklarımızdan saçımızın ucuna kadar 
beslemek için.. adı ''Aşk'' olan..Bir ''FİDAN''dır önce,büyür,dallarını salar 4 bir yana, gelişir,
 yeşerir ardından ve meyvelerini verir..Kıymetlidir onlar, durudur, saftır, acıtır kimi zaman,
 ne denirse densin ''AŞK'' tır hep asıl var olan, gün geçtikçe yıllanan, ölümüne kazanan ve yine öldüren zaman zaman ...

'' Hayatın elindeki en değerli seri ''..


15 Kasım 2012 Perşembe

VİNTAGE CEREMONY

Aşkı nostaljik bir düğün ile ölümsüzleştirmek mi? Sıkıcı bir romantikten ,daha 5 yaşında yaşamaya başladığı nostaljiyi değil belki ancak  yaşamayı hayal ettiği ''eski''kokan o düğünü dinlemekten daha keyfifli ne olabilir? 
                                                                                                                                                                            Tören yerine nefes kesici okyanus manzarasına bakan çarpıcı bir kemer ağaç öncülük ediyor..Davetlilerin elinde zarif desenler ile süslenmiş zarflar içerisinde,kabartmalı kağıtlar,ve deniz kabukları ile detaylandırılmış davetiyeler ...klasik bavul üzeri servis edilen kenarlarında isimlerinin yazdığı ufak kartların iliştirildiği şeker rengi limonataları  alıyor,ve yerlerine geçiyorlar ,hayalimizdeki gibi''bizimle ferahlıyorlar'' ...

Fransız Danteli ve köpüklü inci ile hayat bulmuş bir diamante gelinlik üzerimde,o yolda ''La vie en rose''  eşliğinde yürürken,ve nostaljik rüzgarlar eserken davetliler hangi tarihte olduğumu nasıl unutabilir? diye düşünüyorum..elime aldığım eflatun rengi ortancaları atacağım zamanı düşünüp, bugüne kadar katıldığım düğünlerde kaç çiçeği yakaladığımı hatırlıyorum ve işte sıra bende..Eski çalar saatler ve lambaderlerin süslediği masalarda tarih yazılı şarap mantarları , aşkı,sadakati ve tevazuyu simgeleyen mavi renkte kurutulmuş çiçekler,lavanta kokulu bembeyaz örtüler etraflarında pembe kırmızı sarı kurdelalar bağlanmış sandalyeler..aralarından  yürüyorum,kemere yaklaşıyorum..aile yadigarı bir mücevher kutusu açılıyor ve  yılların izlerini üzerinde taşıyan renkli taşlar ile bezenmiş  bronz gotik tarzı mine bir yüzük parmağımı süslüyor..en anlamlısı geçmişimi ''geleceğim'' ile mühürleyeceğim  o öpücük ile irkiliyorum..

Krem ve şeftali renkli bir düğün benimki ; 7 harfli...Aşkın şifresi ise nostaljik detaylarında gizli...